ERDOĞAN KAYA (BİZİM AYNA)
DÜĞÜN MÜ YAPIYORUZ OYUN MU?
Bizim Türk milletinin, örf ve adetlerinin başında düğün adetleri gelir. Bu adetlerimiz dünyaya örnek teşkil ederdi. Ama maalesef bu adetlerimiz son yıllarda, yerini düğün oyunlarına dönüştürdü. Bir gecelik düğünler, düğünlükten çıkıp birkaç saatlik oyunlara dönüştü. Bu oyun âdeti şehirden köylere de sıçramış, onlarda düğünleri oyun yapmışlar. Bu iki konuyu irdelemek istiyorum. Bunları bilmeyen gençlerimize örnek teşkil etsin.
İsterseniz ben eski düğünlerimizden örnekler vereyim, sizler yeni düğünlerle kıyaslayın, oyun mu düğün mü kararı siz verin.
Ben köy çocuğuyum, bizim köyde düğünlerde davetiye olmazdı. Bir ihtiyaç sahibi kişi ücreti ile görevlendirilirdi. Bütün köy halkını ve çevre köylerdeki tanıdıkları düğüne davet ederlerdi. Koyunlar, kesilir kazanlar kurulur, beş çeşit yemek yapılırdı. Herkes düğün yemeğine katılırdı.
Yemekten sonra bu günün sadıç dediğimiz düğün bayrağı alma yarışı akrabalar arasında başlardı. Kavga olmaması için iki büyük araya girer, münasip olana verir, diğerlerini de böylece razı ederlerdi. Sonra bir köy odası düğün için ayarlanır. Cuma günü başlayan düğün Perşembe güne kadar devam ederdi. Eğer birde davul zurna getirilmiş ise, köy meydanı alay sesi ile enler. Herkes onların o güzel alaylarını izlerdi.
Düğünler genelde kış aylarında yapılırdı. Çünkü yazın hasat zamanı olduğu için, zaman kaybı yapılmazdı. Hem de düğün birikintisi biriktirilirdi. Yani masraflar kazanılırdı. Bu düğünlerde bazı dostlar, çeşitli oyunlar düzenlerlerdi. Bu oyunları hiç unutamam. Deve, Arap, gelin ve koca oyunları bir ayrı seyirlikti.
Düğün sonu olan Perşembe günü bütün köylü toplanır, oğlan tarafını kendine yakın görenler erkek tarafına, kız tarafını yakın görenler o tarafa toplanırdı. Otomobil pek nadir olduğu için gelinler ya atla, ya da yaya alınırdı. Kadınlar seğmen olurdu, yanı 15–20 kadın beyaz çar içine gire, kız evine gelin almaya giderlerdi. Gelini aralarına alırlar, kayın peder gelinin yanında, diğer insanlar önde giderlerdi. Cami veya mezar yanına gelinir. Orada geçmişler için dua edilir ve evliliğin sağlıklı gitmesine de dua edilirdi.
Bu gelin almada kadınlarımız, çok güzel geleneğimiz olan fes, beyaz çarlar, alınlarda penes altınlar, ayaklarında çarığa benzer ökçesiz ayakkabılar giyerlerdi. Hatta bazı kadınların giydikleri işlikler ise çok süslü ve farklı renkler taşırdı. Bunları bugün görmeniz mümkün değildir. Sonra akşam bayrak alan sadıç yakınlarını yemeğe davet eder birde onlar yemek verirlerdi. Yatsıdan sonra ise damat eve geline teslim edilirdi. Bu bir hafta içinde bayrağı alan sadıç damada ve ayakkabısına çok dikkat edip çaldırmaması gerekiyordu. Yoksa çok pahalıya geri alması gerekirdi. Bu adetleri de köylerde bulmanız mümkün değil.
İsterseniz kısaca bugünkü düğünlerimize göz atalım. Pek anlatılacak bir şey yokta. Yemek olayı diye bir adet kalmamış, çok nadir insanların dışında bir şey yok. Varsa da üç dilim kıymalı, ayran. Sonra da eşe dosta birer davetiye dağıtılıyor ve düğün salonu kiralanıyor. İnsanlar kadınlı erkekli bir yere toplanıyor. Kadınlar oynuyor erkekler seyrediyor. Bazen erkeklerde kadınlara karışıyor ve ardından takı soygunu başlıyor, soygundan sonra saati bellisiz gelin alınıp doğruca eve iş bitiyor. Eskiden şehir düğünleri de âdete uygun yapılırdı.
Kıyaslayın bakalım düğünlerin arasındaki farkı. Geçen bir gelin hanımın birisinde eski anam babam zamanı fes ve işlik bulmuşlar, onu giymiş, nede güzel yakışmış. Demek ki eskiye özenti var ama örf ve adetlerimizi bitirmişiz. Tıpkı ölü evinde bayram edercesine kıymalı yediğimiz gibi. Adam acısına mı yansın gelene gidene bayram günü yapar gibi yemek, tatlımı ikram etsin, anlaşılır gibi değil. Hiçbir komşu örf ve âdetimize göre ölü evine bir avuç yemek ikram etmiyoruz. Eskiden ölü evinde on gün kazan kaynamazdı.
İşte size iki ayrı kıyaslama, düğün mü yapıyoruz, oyun mu? Yorum sizin.