ERDOĞAN KAYA (BİZİM AYNA)
GAZETECİ GAZETECİ GİBİ OLMALI
1980 li yıllardı, cağaloğlu yokuşu ile Yeni Bosna da ki. Yeni yapılmış tesisimiz arasında mekik dokur, zevkle keyifle düşüncemize hizmet amacı ile koşuştururduk. Para kazanayım derdimizde yoktu. Tek derdimiz, fikriyatımıza sahip çıkmaktı. Bizim gazetedeki bütün yazarların derdi aynı idi. Diğer gazete yazarlarının a derdi ideolojilerine hizmetti. Ya şimdi; herkesin derdi, dini, imanı ve inancı para olmuş. Fikride para zikri de para.
Otuz küsur senedir aynı düşünce ile yazılar yazdım, araştırmalar yaptım. Hatta yazdığım kitaplardan da para düşünmedim. Para hep benim için ikinci planda geldi. Bugünkü saygınlığımı da Allah’a şükür buna borçluyum.
Hiçbir zaman Gazeteci kimliğimi ön plana çıkarmadım. Hiçbir özel meselemi, toplum meselesi yaparak köşeme taşıyıp insanların onurları ve şahsiyetleri ile oynamadım. Yaptığım bütün eleştirileri yapıcı yaptım. Eleştirirken alternatiflerini de ortaya koydum.
Kendimi hiçbir zaman ön plana çıkarmadım. Kendimden hiç bahsetmedim. Şahsımın tanıtılması için TV programlarına yapılan davetlere icabet etmedim. Kendimin ön plana çıkması yerine, fikirlerimin, düşüncelerimin, maharet ve meziyetlerimin öne çıkmasını prensip edindim. Belki de ilk defa bu kadar kendimden bahsediyorum. Beni tanıyanlar bilir.
On yedi yıl kamuda üst düzey idarecilik yaptım, ama hiçbir şekilde görev talebinde bulunmadım. Görevlerin hepsi verilmiştir. Verilen görevlerin hakkını verdim. Bulunduğum görevlerdeki sahada Aksaray’a güzel hizmetler yaptım. Bunları burada saysam sayfalar almaz. En son yaptığım görev esnasında, stratejik plan uzmanlarının yaptığı anketlerde, il yöneticileri içinde en başarılı ve sevilen idareci seçildim. Bunu sonradan öğrendim. Aldığım üstün başarı plaketlerini evimde koyacak yer bulamamaktayım.
Üzülerek kendimden affınıza sığınarak bahsettim. Peki, bunun nedeni ne idi? Geçen günlerde siyasi bir idarecimizle ilgili yaptığım eleştiri aslında yapıcı olmasına rağmen, benim eleştirime alışık olmadığı için çok zoruna gitmiş. Beni arayarak, üzüntüsünü belirtti. Kendisine aynen söylediğim şu oldu: “ Daha önceki birçok yazımda sizi övmeme rağmen neden bir sefer olsun teşekkür etmediniz de, bir yazımda eleştirince tepki gösterdiniz. Demek ki ses getirmemiz için vurmamız lazımmış” dedim.
Biz gazeteciler insanları översek tıs yok. Yerersek kızılca kıyamet kopuyor. Siyaset yapmayacağım ama bundan sonra ne pahasına olursa olsun doğru bildiğim doğruları ve umumun menfaatleri doğrultusunda yazmaya devam edeceğim. Sizin dürüstlüğünüz pirim toplamıyor. Ama şunu da söyleyeyim, hiçbir siyasi partinin kuyruğu da olmayacağım. Kimse size madalya vermiyor. Överseniz, baş tacı, yererseniz ayakaltı. Yok, artık öyle yağma börek.
Dün hiçbir siyasiden bir beklentimiz olmadı ise bugünde olmayacak. Olsa idi ulusal medyada bugün bende bir yerlerde olurdum. Bakın Allah aşkına patronu ne ihale alırsa sağcı yazarı da solcu yazarı da, fikrini düşüncesini bırakmış o günkü iktidar kim ise onun kılıcını sallıyor. Gazete okumuyor musunuz, Televizyon yorumları dinlemiyor musunuz. Orada basın mensuplarının rezaletini görmüyor musunuz. Yağdanlık olmayan yazarların çoğu, mesleklerini değiştirdiler. Yada başka sahalara geçip, kendilerine yeni meslekler edindiler.
Doğru bildiğim yolda aynen devam edeceğim. Kimsenin keyfine göre yazı yazmadım, yazmayacağımda. Bundan sonra yazılarımda biraz daha maneviyata, kültüre, sanata ve umumu ilgilendiren konulara daha çok yer vereceğim. Kimse beni dün yönetemedi bugünde yönetemeyecek. İnançlarımı alet edenler ve dinimi menfaat konusu edenler baş düşmanım olacaktır. Bunca yıldır siyaset, güncel olaylar yazdım kimse bana madalya vermedi. Dava diye liderliği yapan bazı Gazeteci arkadaşlarım, soruşturma geçirdiğinde kimse geçmiş olsun demedi. İşte bu dünyanın hali bu. Bize de diyen olmayacak. Sizin dürüstlüğünüz para etmiyor, dünya menfaat dünyası olmuş. Davada, düşüncede menfaat üzere kurulmuş. Onlar eskidendi.